Sözce'de sorgulama yapmak için bir kelime girin

görmek ne demek?

 - 4 sözlük, 6 sonuç.

BSTS / Alantopu Terimleri Sözlüğü

görmek anlamı İng. to anticipate Fr.anticiper
Karşı oyuncunun yapacağı vuruşu önceden kestirip ona göre durum almak.

Güncel Türkçe Sözlük

görmek, -ür anlamı
(-i) 1. Göz yardımıyla bir şeyin varlığını algılamak, seçmek: "Merdivenin başındaki paravanın arkasında garip bir sahne gördüm." -A. Gündüz. 2. Anlamak, kavramak, sezmek: "Türk iradesinin ne demek olduğunu da sen göreceksin." -R. E. Ünaydın. 3. Yanına gidip konuşmak: Bugün müdürü göreceğim. 4. Bir şey hakkında bir yargıya varmak, değerlendirmek. 5. Belirli bir zamanın içinde bir olaya tanık olmak, yaşamak: "Hangi memlekete gitsek resmî makamlar kadar halkın da rağbetini görürdük." -F. R. Atay. 6. Yapmak, etmek: İş görmek. Masraf görmek. 7. (-den, -i) Kendisine yapılmak, bir davranışla karşılaşmak, maruz kalmak. 8. (-den) Almak: Birinden ders görmek. 9. (nsz) Bir şeye erişmek: Cebi para görmek. Yardım görmek. 10. Çok değer vermek: Gözü yalnız parayı görüyor. 11. (nsz) Bir işleme uğramak: Teftiş görmek. Tedavi görmek. 12. (nsz) Yüzü bir yöne doğru olmak, bakmak: Ev güneş görüyor. 13. Ziyaret etmek. 14. Karşılaşmak, rastlaşmak. 15. (-le) Gözlerin görmediği durumlarda başka duyu organlarıyla algılamak: Körler parmaklarıyla görürler. 16. (nsz) Sahne olmak, geçirmek: Bu ova çok savaş gördü. 17. Saymak, herhangi bir şey gibi görmek. 18. Gezmek: Ankara'yı gördün mü? 19. tkz. Vermek: "Baba hiç param yok, biraz görsen beni, dediği sabahı minnetle anımsar, Ali Bey..." -N. Meriç. 20. sp. Karşı oyuncunun yapacağı vuruşu önceden kestirip ona göre durum almak.

Türkçe - İngilizce

görmek anlamı
fiil
1) see
2) view
3) sight
4) observe
5) see into
6) consider
7) behold
8) spot
9) experience
10) transact
11) espy
12) catch sight of
13) get sight of
14) wake to
15) waken

Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü

görmek anlamı
Görmek (bakınız» gürmek)
görmek anlamı
Görmek, beslemek, bakmak; at görmek

Erzurum

görmek anlamı
< ET körmek: görmek; beslemek; bakmak; ilgilenmek. || ati görmek: atın bakımını yapmak

görmek eş anlamlısı

almak
(-i) 1. Bir şeyi elle veya başka bir araçla tutarak bulunduğu yerden ayırmak, kaldırmak: "Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." -N. Cumalı. 2. (-i, -den) Bir şeyi veya kimseyi bulunduğu yerden ayırmak: Çocuğu okuldan aldı. 3. Birlikte götürmek. 4. (nsz) Satın almak: "Biz bir ya da iki parti alır, çekiliriz piyasadan." -N. Cumalı. 5. (nsz) Ele geçirmek, fethetmek: "Fakat aldıkları yerlerin ahalisini Türkleştiremediklerinden bu büyüklük onların zayıf düşmelerine sebep olmuş." -Ö. Seyfettin. 6. (nsz) İçine sığmak: Bu kavanoz iki kilo bal alır. Bu salon bin kişi alır. 7. (-e, nsz) Kabul etmek: Evine kiracı almak. 8. (nsz) Kendine ulaştırılmak, iletilmek: Mektup almak. Haber almak. 9. (nsz) İçeri sızmak, içine çekmek: Gemi su alıyor. Fotoğraf makinesi ışık almış, film yanmış. 10. (nsz) Erkek, kadınla evlenmek: "O sırada aldığı kadının babasının birçok yardımını görmüştü." -M. Ş. Esendal. 11. (-i, nsz) Sürükleyip götürmek: Öküzü sel aldı, harmanı yel aldı. 12. (nsz) Kazanmak, elde etmek. 13. (nsz) Zararlı, tehlikeli bir şeye uğramak: Soğuk almak. Ceza almak. 14. (-i, nsz) Bürümek, sarmak, kaplamak: Burayı kötü bir koku aldı, durulamaz hâle geldi. 15. (-den) Kısaltmak, eksiltmek: Ceketin boyundan almak. 16. (nsz) Yolmak, koparmak: Kaş almak. 17. Yerini değiştirmek, çekmek. 18. Temizlemek: Karyolanın altını süpürge ile al. Örümcekleri al. 19. (-i, -e) İçeri girmesini sağlamak: "Sevdiği delikanlıyı gece evine almış." -N. Cumalı. 20. (nsz) Tat veya koku duymak: Sigaradan hiç tat alamaz oldum. Burnu iyi koku alır. 21. (-i, -e) Örtmek, koymak: Paltosunu sırtına aldı. 22. (-i, -e) ... gibi anlamak: Bir sözü şakaya almak. 23. (-i, -de) Yol gitmek, mesafe katetmek: O yolu bir saatte alırsınız. 24. (-i, -den) Çalmak: Cebimden saatimi almışlar. 25. Soldurmak: Güneş perdelerin rengini aldı. 26. Vücuttaki hasta bir organı ameliyatla çıkarmak: Dalağını aldılar. 27. (nsz) Motor çalışması için gerekli olan elektrik veya yakıttan yararlanır duruma gelmek: "Savcı yardımcısı gaza bastı, motor almadı. Bir daha bastı, yine almadı." -H. Taner. 28. (nsz) Göreve, işe başlatmak: Yeni bir kapıcı aldı. 29. (-den) Görevden, işten çekmek. 30. (nsz) Başlamak: "Üsküdar'a gider iken aldı da bir yağmur" -Halk türküsü. 31. (-den) Davranış veya makam değiştirmek: Aşağıdan almak. Tizden almak. 32. (nsz) İçecek veya sigara içmek: Tadına bakmak için bir yudum aldım. 33. (nsz) Yutmak, kullanmak: İlaç almak. 34. (-den, nsz) Kazanç sağlamak: Bir pantolondan beş yüz lira alıyorlar. 35. Gidermek, yok etmek: İçine biraz su koy, tuzunu alır.
anlamak
(-i) 1. Bir şeyin ne demek olduğunu, neye işaret ettiğini kavramak: "Yıldızın hemen altında, namluya benzer bir başka şekil var, bunun bir tabanca olduğunu anlamakta gecikmiyorum." -A. Ümit. 2. Yeni bilgileri eskileriyle bir araya getirerek sonuç niteliğinde başka bir bilgi edinmek. 3. Sorup öğrenmek. 4. Doğru ve yerinde bulmak: Hani bunu anladık ama! 5. Birinin duygularını, istek ve düşüncelerini sezebilmek: "Kabul etmeyeceğini ben daha o gün anlamıştım." -M. C. Kuntay. 6. (-den) Bir şey hakkında bilgisi bulunmak: "Biz de onun kadar bu işten anlarız." -H. Taner. 7. (-den, nsz) İyilik görmek, yararlanmak: Bu ilaçtan hiçbir şey anlamadım. 8. argo Sahip olmayı istemek, dileğinin yerine getirilmesini istemek: Yediğinden biz de anlayalım.
bakmak
(-e) 1. Bakışı bir şey üzerine çevirmek: "Zamanla nasıl değişiyor insan / Hangi resmime baksam ben değilim" -C. S. Tarancı. 2. Aramak. 3. Bir şeyin yüzü bir yöne doğru olmak: "Limana bakan penceresinden deniz görünürdü." -O. V. Kanık. 4. Bir şeyin gelişmesi veya iyi bir durumda kalması için emek vermek. 5. Beslemek, geçindirmek: Üç çocuklu bir aileye bakıyor. 6. Bir iş birinden beklenmek: Evin bütün işleri bana bakıyor. 7. Hastayı muayene etmek. 8. Tedavi etmek için ilgilenmek. 9. Yoklamak, incelemek, denemek: Git bak bakalım, evdeler mi? Şu hesaba sen de bak. Yemeğin tadına bakar mısınız? 10. Bir işi yapmak, bir işi yapmakla görevli olmak: Pasaport işine polis bakar. 11. (nsz) İlgilenmek: "Baktılar, ettiler, ilaç, tedavi, faydası olmadı." -E. Bener. 12. Uğraşmak, meşgul olmak: Çocuğum, sen derslerine bak. 13. Yapılabilmesi bir şeye bağlı bulunmak: Bu iş beş bin liraya bakar. 14. Gözetmek, korumak. 15. Renklerde benzemek, andırmak: Bu kumaşın rengi yeşile bakıyor. 16. Önem vermek, önem vererek üzerinde durmak: "Aşka kutsal gözle bakanları üzmekten korkarım." -R. H. Karay. 17. (nsz) Anlamak, farkına varmak: "Bazı akşamlar bakarım Halil savuşur, nereye gittiğini de kimseye söylemez." -M. Ş. Esendal. 18. Başka bir şeyle ilgilenmeyip elindeki veya önündeki işle uğraşır olmak: Yemeğini yemene bak! Vaktini boş geçirmemeye bak! 19. (nsz) Bebeğin veya çocuğun eğitim ve bakımıyla ilgilenmek: "Kadınlar, iş dönüşü çocuk bakıyor, yemek hazırlıyorlardı, o yorgunlukla." -N. Cumalı.
değerlendirmek
(-i) 1. Bir şeyi yerinde ve yararlı bir yolda kullanmak. 2. Değer kazandırmak, kıymetlendirmek. 3. Değer biçmek. 4. Bir şeyin özünü, önemini, nitelik ve niceliğini belirlemek: "Eleştirmenler bu genç yazarı övgülerle değerlendirdiler." -L. Tekin.
geçirmek
(-i) 1. Geçme işini yaptırmak, geçmesini sağlamak. 2. (-e) Bir şeyi bir yandan öbür yana götürmek: "Kalanımızı peşine takarak Murat suyunun karşı kıyısına geçirdi." -K. Bilbaşar. 3. (-i, -e) Bir şeyi bir yerden başka yere taşımak, nakletmek: Odanın eşyasını öbür odaya geçirmek. 4. (-i, -e) Tespit etmek, yazmak, kaydetmek: "Merkez, kadının dosyasına vefat kaydını geçirdi." -R. H. Karay. 5. (-i, -e) Bir şeyi kendisine ayrılmış olan yere yerleştirmek, takmak: "Yem torbalarını hayvanların boyunlarına geçirdikten sonra arkadaşına sordu." -O. C. Kaygılı. 6. (-i, -e) Yola çıkan birini uğurlamaya gitmek, selametlemek, teşyi etmek: Arkadaşımı geçirmeye gittim. 7. (-i, -de) Bir süre yaşamak, oturmak, kalmak: "Kocan için geceyi evden dışarıda geçirmek fırsatını sen kendin temin et." -H. C. Yalçın. 8. (-e, nsz) Giymek, giyinmek: "Sırtına pembe, kolları tamamen çıplak bir bluz geçirmişti." -S. F. Abasıyanık. 9. (-den) Bir işi birden çok kişi üzerinde uygulamak: Kılıçtan geçirmek. Dayaktan geçirmek. 10. (-i, -den) Herhangi bir durumu yaşamış olmak: "Ne yapar ne eder, günde iki üç saatini at üstünde geçirirdi." -N. Cumalı. 11. Etmek, yapmak. 12. (-i, -e) Hastalık bulaştırmak: Nezleyi bana geçirdin. 13. (-le) Zaman harcamak: Benim bu işlerle geçirecek vaktim yok. 14. Bir gereksinimi eldeki imkânla karşılamak. 15. mec. Alışverişte aldatmak, kötü mal satmak, kazıklamak. 16. (-e) Birine kötü söz söylemek. 17. (-e) Vurmak.
gezmek
(nsz) 1. Hava alma, hoş vakit geçirme vb. amaçlarla bir yere gitmek, seyran etmek: "Tek başına buralarda gezdiği hâlde aradığını bulamıyordu." -O. C. Kaygılı. 2. Bir yerde dolaşmak, yürümek: "Kunduralarını çıkarır, satar, yalın ayak gezerdi." -S. F. Abasıyanık. 3. Gitmek, başvurmak. 4. Bulunmak: Şapkam burada ne geziyor? 5. (-i) Bir yeri görüp incelemek. 6. Hasta ayağa kalkmak: Oğlum iyileşti, yavaş yavaş gezmeye başladı. 7. Herhangi bir biçimde gezinmek: Bu giysiyle gezemem. 8. (-i) Bir yerde gezi yapmak: Geçen yaz Batı Anadolu'yu gezdik.
karşılaşmak
(-le) 1. Karşı karşıya gelmek, rastlaşmak: "Terdit, yazıda beklenmedik bir sonuçla karşılaşmak demektir." -Ç. Altan. 2. (nsz) sp. İki sporcu veya iki takım yarışmak.
rastlaşmak
(nsz, -le) 1. Birbiriyle karşılaşmak, birbirine rastlamak, tesadüf etmek: "Eve geldiğiniz, gittiğiniz, bir yerde rastlaştığımız zaman elimi saygıyla öpmezseniz hatırım kalır." -N. Hikmet. 2. Aynı zamanda olmak, üst üste gelmek.
seçmek
(-i) 1. Benzerleri arasında hoşa gideni seçip almak veya yararlanmak için ayırmak: Ben bu kitabı seçtim. 2. Birine oy vererek bir göreve getirmek: Biz sizi başkanlığa seçtik. 3. Üstün, iyi, uygun bularak yeğlemek: "Benim ne akla hizmet edip de Almanca muallimliğini seçtiğime şaşıp şaşıp kalıyordu." -H. Taner. 4. Ne olduğunu anlamak, fark etmek: "Sizler gezip tozmakta hür olduğunuz hâlde insan zekâsı ile bir adım ilerisini seçemiyorsunuz, sezemiyorsunuz." -R. H. Karay. 5. Farklı görmek, üstün görmek. 6. Tercihini bir yönde kullanmak. 7. (nsz) Titiz davranmak, kolay kolay beğenmemek: O yemek seçer, her şeyi yemez.
sezmek
(-i) 1. Açık bir kanıt olmaksızın, olmuş veya olacak bir şeyi anlamak, kestirmek, hissetmek: "İkinci Dünya Savaşı'na doğru gittiğimizi en evvel sen sezmiştin." -R. H. Karay. 2. Anlamak, fark etmek: "Onun deli sayılmasının sebeplerini gizlice biz de sezerdik." -A. Ş. Hisar.
vermek
(-i, -e) 1. Üzerinde, elinde veya yakınında olan bir şeyi birisine eriştirmek, iletmek: "Okumadığım zaman tavukların bahçesindeyim, yemlerini ben veririm." -Ö. Seyfettin. 2. Bırakmak veya bağışlamak: "Hırsımdan bazılarına bedava verdim, alın götürün, diye bağırdım." -H. C. Yalçın. 3. Ondan bilmek, atfetmek: "Bilgin'in bu çekingen tavırlarını kusurlu ve zayıf oluşuna verdi..." -F. R. Atay. 4. Düşünce veya bilgi anlatan şeyleri başkalarına iletmek, bildirmek: "Geçenlerde bir derginin, ‘Eski ünlüler ne yapıyor?' adlı bir röportajına verdiği cevapları okudum." -H. Taner. 5. Döndürmek, çevirmek, yöneltmek: "Arabanın burnunu, en tenha kahvelerden birinin önünde, rıhtıma verdiler." -A. İlhan. 6. Herhangi bir duruma yol açmak: "Kendilerine iyi bir çalışma fırsatı verdim." -Y. K. Karaosmanoğlu. 7. Eğlenceli toplantı düzenlemek, konuk çağırıp ağırlamak: Yemek vermek. Balo vermek. 8. Topluluk önünde sanatını göstermek, icra etmek: Konser vermek. Resital vermek. 9. Topluluk önünde bilimsel konudaki bildirisini sunmak: Konferans vermek. 10. Satmak: Ucuz pahalı deme de ver gitsin; ver de kurtul. 11. Kızı, kadını biriyle evlendirmek: "Uzun Osman, Zeynep'le Süleyman'a, ikisini birbirine vereceğini söylediği zaman şaşmadılar." -H. E. Adıvar. 12. (-i) Ödemek: "Haydi ... arabaya atlayın... Köşkten parayı verirler." -P. Safa. 13. Yaymak: Ses vermek. Korku vermek. Işık vermek. 14. Bitki ve ağaç, ürün üretmek: "Dal budak saldı, yemiş vermeye başladı." -R. E. Ünaydın. 15. Herhangi bir şey ortaya çıkarmak, oluşturmak: "Kendisi de muhakkak artistlerden, güzel eser veren, güzel konuşan, hayalleri işlek adamlardan hoşlanıyor." -R. H. Karay. 16. Hepsini herhangi bir duruma sokmak: Ateşe vermek. Ortalığı heyecana vermek. 17. Sahip olmasını sağlamak. 18. Bir şey üzerinde etki yapmak, biçimini değiştirmek: Hareket vermek. Biçim vermek. 19. Tespit etmek: Randevu vermek. Ad vermek. 20. Kazandırmak, katmak: Tat, çeşni vermek. 21. Ayırmak, harcamak: Emek vermek. Zaman vermek. 22. Dayamak: Duvara sırtını verip çömeldi. 23. (yar) Kök veya gövdeleri sonuna -ı (-i, -u, -ü) eki almış fiillere gelerek tezlik bildiren birleşik fiiller oluşturur: alıvermek, dizivermek, yapıvermek, görüvermek.
yaşamak
(nsz) 1. Canlılığını, hayatını sürdürmek: "Hiçbir şey yaşarken daha önemli değildir." -A. İlhan. 2. Sağ olmak: Deden yaşıyor mu? 3. Varlığını sürdürmek: Balıklar suda yaşar. 4. Oturmak, eğleşmek: Köyde yaşamak. Şehirde yaşamak. 5. Geçinmek: Bu kazançla yaşamak kolay değil. 6. Herhangi bir durumda bulunmak veya olmak: Bekâr yaşamak. Tek başına yaşamak. 7. Görüp geçirmek, başından geçmek: "Balkan Savaşı'nın bütün acılarını yaşamış bir ailenin kızıydı." -N. Cumalı. 8. mec. Sürmek, devam etmek: Onun anısı hep yaşayacak. 9. mec. Varlıklı, endişesiz, hoş vakit geçirmek, keyif sürmek: "Tek başına manevra yapan bir lokomotif rahatlığı ile hayatını yaşıyor." -H. Taner. 10. mec. Keyfi yerine gelmek, mutlu olmak, işleri yolunda olmak: Bu iş olursa yaşadık. 11. mec. Bir durumu yaşar gibi olmak, bir durumla özdeşleşmek, duymak, hissetmek: "Sen genç gibi yaşar, ihtiyar gibi ölürsün." -Ö. Seyfettin.

"görmek" için örnek kullanımlar

Galatasaray'la beraber Avrupa'da Nisan ayını görmek en büyük arzumuz.
The greatest desire to see the month of April in Europe with Galatasaray.
Kaynak: tr.eurosport.com
Karaman, herkesin gelip görmek ve yaşamak isteyeceği bir şehir olacak.
Karaman, everyone will come to see and want to live in a city.
Kaynak: haberciniz.biz
Nisan ayını da görmek istiyoruz ama her şey yarın ki maça bağlı.
We want to see the month of April, but everything connected to tomorrow's game.
Kaynak: sporx.com
'Biz şehitler görmek istemiyoruz' ifadesi çok yanlış bir ifadedir.
'We do not want to see the martyrs' expression is an expression that is very wrong.
Kaynak: merhabahaber.com
Turizm, dinlenmek, eğlenmek, görmek ve tanımak gibi amaçlarla yapılan geziler ve bir ülkeye veya bir bölgeye gezmen (turist) çekmek için
Kaynak: Turizm
Kökü Latince videre (görmek) sözcüğüdür ve 1930'larda audiere (işitmek) kökünden gelen audio sözcüğüne benzeterek üretilmiştir Video
Kaynak: Video
deja vü, Fransızca ; déjà (daha önceden) ve voir (görmek), daha önceden görülmüş) yaşanılan bir olayı daha önceden yaşamışlık veya görülen
Kaynak: Dejavu
Diğer Sci Fi kanallarını görmek için Sci Fi Channel sayfasına bakınız. isim Sci Fi Channel (Avustralya) | logodosyası SciFi Aus logo.
Kaynak: Sci Fi Channel (Avustralya)
Bu albümü oluşturmadan önce insanlardaki tepkiyi görmek için birkaç tekli yayınladı. 1999'da çıkan "Lethal Industry"'nin sadece üç kopyası
Kaynak: Lethal Industry
Albert Camus'un 1956 yılında yayımladığı 'Düşüş' modern insanın,kendi bencillik ve çaresizliklerini adım adım görmek zorunda kalışının ve
Kaynak: Düşüş (roman)
Harik Köşkü, (yangın köşkü) İstanbul 'da çıkan yangınları görmek ve haber vermek üzere yapılmış binanın adıydı. Beyazıd 'da şimdiki yangın
Kaynak: Harik Köşkü
İşlevi sistemimizde ne kadar işlem yapıldığını görmek için kullanabilirsiniz,sistemin ne kadar işleyeceğini belirliyebilmesidir.
Kaynak: Sayıcılar
Eğitim görmek üzere ABD'ye gitmesi ile yerine Özgür Kankaynar geçmiştir. Elektronik müzikle ilgilenmektedir. Burn müzik yarışmasında
Kaynak: Umut Gökçen
Sanatçılar gördükleri, gezdikleri, sevdikleri ya da görmek istedikleri beldeleri nazım ya da nesir şeklinde anlatır. Divan edebiyatı nda
Kaynak: Biladiye
Türkiye'de aile mahkemeleri, aile hukukundan doğan dava ve işleri görmek üzere 4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama
Kaynak: Türkiye'deki aile mahkemeleri
21-35 günde bir âdet görmek normal kabul edilir. Menstrüasyon halk arasında aybaşı olarak da bilinir. Fiil olarak genellikle adet görmek ya
Kaynak: Âdet
okunduğu, Pers , Pontos ve Roma İmparatorluğu dönemlerinde ticarette kullanılan gümüş ve bronz sikke ler (paralar) üzerinde görmek mümkündür.
Kaynak: Amasya
Rusların etkisini bugün bile Kodiak'ın yerli halkı olan Supikler de görmek mümkündür. Bölge, 1799'dan 1867'ye değin bir Rus-Amerikan
Kaynak: Alaska
Bu gün bile bu durumun etkilerini görmek mümkündür. Geçmişten örnek vermek gerekirse 1870'li yıllarda Anadolu'da seyahat eden İngiliz
Kaynak: Frenk
Şehirde cok sayıda resim-heykel akademisi vardır, şehrin heryerinde heykel görmek mümkündür. Amerika'nın en büyük Kablo TV ve internet
Kaynak: Philadelphia

Yakın Kelimeler

Google Reklamları
(Tahmin etmek için bir harf girin)
Vagonmedya.com
2009-2024 © Sözce hakları saklıdır.