yüce ne demek?
- 7 sözlük, 8 sonuç.BSTS / Dilbilim Terimleri Sözlüğü
yüce anlamı Fr. haut
Fikirce yüksek çevrelerde konuşulan dil şekline sıfat olur.
Fikirce yüksek çevrelerde konuşulan dil şekline sıfat olur.
BSTS / Felsefe Terimleri Sözlüğü
yüce anlamı İng. sublime Osm. ulvi Lat.sublimis Alm.erhaben Fr. sublime
Genellikle insanca ölçüleri aşan, bundan dolayı çok büyük olan. Sanat, ahlâk, din, düşünce alanında üstün bulunan, kendisinde üstünlük görülen şey. // Kant'ın estetiğinin iki ana kavramından biri: Kant güzelin yanına yüceyi de temel bir estetik kavram olarak koyar. Ancak, ona göre her türlü ölçünün dışına çıkan, ezici büyüklükte olan şey duyuları aşar. Bu da yüceyi duyular ile kavranan dünyanın üstüne yükseltip onu ahlâk alanına kaydırır.
Genellikle insanca ölçüleri aşan, bundan dolayı çok büyük olan. Sanat, ahlâk, din, düşünce alanında üstün bulunan, kendisinde üstünlük görülen şey. // Kant'ın estetiğinin iki ana kavramından biri: Kant güzelin yanına yüceyi de temel bir estetik kavram olarak koyar. Ancak, ona göre her türlü ölçünün dışına çıkan, ezici büyüklükte olan şey duyuları aşar. Bu da yüceyi duyular ile kavranan dünyanın üstüne yükseltip onu ahlâk alanına kaydırır.
Güncel Türkçe Sözlük
yüce anlamı
sf. Yüksek, büyük, ulu, ulvi: "Yüce duygular, derin düşünceler ona göre değildir." -S. Taşer.
sf. Yüksek, büyük, ulu, ulvi: "Yüce duygular, derin düşünceler ona göre değildir." -S. Taşer.
Kişi Adları Sözlüğü
Yüce anlamı Köken: T.
Cinsiyet: Erkek
Yüksek, büyük, ulu.
Cinsiyet: Kız
Yüksek, büyük, ulu.
Cinsiyet: Erkek
Yüksek, büyük, ulu.
Cinsiyet: Kız
Yüksek, büyük, ulu.
Tarama Sözlüğü
yüce anlamı
1. Yükseklik. 2. Münezzeh, arı, uzak.
1. Yükseklik. 2. Münezzeh, arı, uzak.
Türkçe - İngilizce
yüce anlamı
sıfat
1) supreme
2) lofty
3) sublime
4) exalted
5) almighty
6) high
7) noble
8) towering
9) big
10) honorable
11) sovereign
12) elevated
13) eminent
14) paramount
15) serene
16) soaring
17) magnanimous
18) sacrosanct
19) spheric
20) stately
21) honourable
22) great-hearted
sıfat
1) supreme
2) lofty
3) sublime
4) exalted
5) almighty
6) high
7) noble
8) towering
9) big
10) honorable
11) sovereign
12) elevated
13) eminent
14) paramount
15) serene
16) soaring
17) magnanimous
18) sacrosanct
19) spheric
20) stately
21) honourable
22) great-hearted
Yerleşim Birimleri Sözlüğü
Yüce anlamı
Giresun ili, Dereli ilçesi, merkez bucağına bağlı bir yerleşim birimi.
Giresun ili, Dereli ilçesi, merkez bucağına bağlı bir yerleşim birimi.
Yüce anlamı
Mardin ili, Mazıdağı ilçesi, merkez bucağına bağlı bir yerleşim birimi.
Mardin ili, Mazıdağı ilçesi, merkez bucağına bağlı bir yerleşim birimi.
yüce eş anlamlısı
büyük
sf. 1. Boyutları, benzerlerinden daha fazla olan (somut nesne), makro, küçük karşıtı: "Büyük ağaçların altında, gazinoya doğru gidiyoruz." -Y. Z. Ortaç. 2. Çok, ortalamayı aşan (soyut kavram): "Büyük bir cevap sıkıntısı geçirdikten sonra itiraf etti." -P. Safa. 3. Niceliği çok olan: "Benim büyük kalabalıklara karşı ürkekliğim vardır." -R. N. Güntekin. 4. Üstün niteliği olan: "Molière büyük adammış, yeryüzüne gelmiş kişilerin en büyüklerinden biri." -N. Ataç. 5. Yetişkin, belli bir yaşa gelmiş: "Büyüklerin tandır sefasına ayıracak zamanları yoktu." -A. Kutlu. 6. Önemli: "Ömrünün tek ve büyük oyunu bitmişti." -T. Buğra.
sf. 1. Boyutları, benzerlerinden daha fazla olan (somut nesne), makro, küçük karşıtı: "Büyük ağaçların altında, gazinoya doğru gidiyoruz." -Y. Z. Ortaç. 2. Çok, ortalamayı aşan (soyut kavram): "Büyük bir cevap sıkıntısı geçirdikten sonra itiraf etti." -P. Safa. 3. Niceliği çok olan: "Benim büyük kalabalıklara karşı ürkekliğim vardır." -R. N. Güntekin. 4. Üstün niteliği olan: "Molière büyük adammış, yeryüzüne gelmiş kişilerin en büyüklerinden biri." -N. Ataç. 5. Yetişkin, belli bir yaşa gelmiş: "Büyüklerin tandır sefasına ayıracak zamanları yoktu." -A. Kutlu. 6. Önemli: "Ömrünün tek ve büyük oyunu bitmişti." -T. Buğra.
ulu
sf. 1. Erdemleri bakımından çok büyük, yüce: "Aile uluları arasında buna bir çare bulmak için dertleşmeler olur." -R. N. Güntekin. 2. Çok yüksek, çok büyük olan (somut şey): Ulu dağlar. Ulu ağaç.
sf. 1. Erdemleri bakımından çok büyük, yüce: "Aile uluları arasında buna bir çare bulmak için dertleşmeler olur." -R. N. Güntekin. 2. Çok yüksek, çok büyük olan (somut şey): Ulu dağlar. Ulu ağaç.
ulvi
sf. (ulvi:) esk. 1. Yüce. 2. Eşsiz, benzersiz özellikler taşıyan: "Doktor Hikmet, o vakit tabiatın bu ulvi manzarası karşısında sarsılarak biraz hakikate gelir gibi oldu." -Y. K. Karaosmanoğlu. 3. Gökle ilgili olan, semavi.
sf. (ulvi:) esk. 1. Yüce. 2. Eşsiz, benzersiz özellikler taşıyan: "Doktor Hikmet, o vakit tabiatın bu ulvi manzarası karşısında sarsılarak biraz hakikate gelir gibi oldu." -Y. K. Karaosmanoğlu. 3. Gökle ilgili olan, semavi.
yüksek
is. 1. Yukarıda, üst tarafta olan yer: "Yüksekten avluya açılmış iki pencereden aydınlık alıyordu." -M. Ş. Esendal. 2. sf. Altı ile üstü arasındaki uzaklık çok olan, alçak karşıtı: "Mekik dokuduğu yüksek bez tezgâhından kalktı." -Ö. Seyfettin. 3. sf. Belirli bir yere göre daha yukarıda bulunan: "İri kanatları ile bir kaşıkçı kuşu çok yükseklerde tur atıyor." -H. Taner. 4. sf. Güçlü, etkili, şiddetli: Yüksek basınç. Yüksek gerilim. 5. sf. Derece veya makamı bakımından üstün: Yüksek kurul. 6. sf. Normal değerlerin üstünde olan, çok: "Türk milletinin karakteri yüksektir." -Atatürk. 7. sf. mec. Erdemli, faziletli: Yüksek duygu. 8. sf. mec. Toplum içinde para, ün vb. bakımından üstünlüğü olan: Yüksek sosyete. 9. zf. Büyük para ile: Yüksek oynamak.
is. 1. Yukarıda, üst tarafta olan yer: "Yüksekten avluya açılmış iki pencereden aydınlık alıyordu." -M. Ş. Esendal. 2. sf. Altı ile üstü arasındaki uzaklık çok olan, alçak karşıtı: "Mekik dokuduğu yüksek bez tezgâhından kalktı." -Ö. Seyfettin. 3. sf. Belirli bir yere göre daha yukarıda bulunan: "İri kanatları ile bir kaşıkçı kuşu çok yükseklerde tur atıyor." -H. Taner. 4. sf. Güçlü, etkili, şiddetli: Yüksek basınç. Yüksek gerilim. 5. sf. Derece veya makamı bakımından üstün: Yüksek kurul. 6. sf. Normal değerlerin üstünde olan, çok: "Türk milletinin karakteri yüksektir." -Atatürk. 7. sf. mec. Erdemli, faziletli: Yüksek duygu. 8. sf. mec. Toplum içinde para, ün vb. bakımından üstünlüğü olan: Yüksek sosyete. 9. zf. Büyük para ile: Yüksek oynamak.
"yüce" için örnek kullanımlar
Müslüm Gürses'e, Baba'ya yüce ALLAH'tan rahmet dilerim.
Müslüm Gürses, the Father almighty GOD's mercy'm sorry.
Kaynak: haberfx.netElimizden gelen her şeyi yapmanın yüce bir insanlık görevi olduğunu düşünüyorum.
A humanitarian duty to do everything we think is great.
Kaynak: gercekgundem.comYüce rabbimiz herkesi farklı özelliklerle yaratmış.
Our Almighty Lord has created everyone different features.
Kaynak: haber7.comIlgaz Anadolu'nun sen yüce bir dağısın. Yüce dağın başı hep Dumanlı olur.
Ilgaz a lofty mountain, you can Anatolia. Almighty is smoky mountain top all the time.
Kaynak: haberler.comYakın Kelimeler
Google Reklamları
(Tahmin etmek için bir harf girin)
